Gayrimenkul değerlemesi yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlar, bu alandaki uzun geçmiş ve değişen bilim anlayışı çerçevesinde önem kazanmaktadır. Modern bilimin temellerinin atıldığı dönemden itibaren medeniyetin gelişimine eşlik eden gayrimenkul değerlemesi, ekonomi bilimleri içinde önemli bir disiplin olarak değerlendirilmiştir.

 

Değer tespiti süreci, ekonomi, hukuk, teknoloji ve diğer teorik bilgilerin yanı sıra, değerlemeyi gerçekleştiren kişinin pratik muhakemesine, pazar tecrübesine ve müşteri taleplerini doğru analiz etme yeteneğine dayanmaktadır (Ryska ve Valder, 2006). Bu nedenle, gayrimenkul değerlemesi, sadece teknik uzmanlık veya teorik bilgi seviyesiyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda bilim ve sanatı birleştiren ekonomik bir faaliyet olarak algılanmıştır.

 

Ancak, küreselleşmenin etkisiyle dünyada yaşanan hızlı değişimler, bilimin de yeniden tanımlanma ihtiyacını doğurmuştur. Bu bağlamda, bir bilim dalının belirlenmesinde sadece teknik uzmanlık veya teorik bilgi seviyesinin yeterli olmadığı; aynı zamanda yaratıcılık unsurlarını içeren sanatsal niteliklerin de göz önünde bulundurulması gerektiği anlaşılmıştır.

 

Yeni bir yaklaşımla, gayrimenkul değerlemesi, bilimsel disiplin olma özelliklerini taşıyan ve uygulamalı bir ekonomi bilimi olarak kabul görmeye başlamıştır. Bu, değerlemenin sadece teknik ve teorik bilgilerin ötesinde, yaratıcılık, pratik muhakeme ve değişen koşullara hızlı adapte olma yeteneğini gerektiren bir süreç olduğunu vurgulamaktadır.